28 Mart 2015 Cumartesi

Howard Gardner Kimdir ?


Howard Gardner
1943 Almanyasından kaçan bir mültecinin oğlu olan Howard Gardner Pensilvanya’ nın Scranton kentinde doğmuştur. Neredeyse bütün eğitimini Harvard Üniversitesinde tamamlayan Howard Gardner 1983 te yayınladığı çoklu zekâ kuramı ile her bireyin birbirinden farklı pek çok zekâsının olduğu ve bunların her birinin kendine özgü bir biçimde geliştiği ve çalıştığı tezini ortaya atmıştır. Halen Harvard ta psikoloji profesörü olarak görev yapmaktadır. Gardner gelişim psikolojisi ve nöropsikoloji eğitimi almıştır. Uzun yıllar kavrama ile ilgili sembol kullanma yetenekleri üzerinde, normal ve üstün zekâlı çocuklar ile zihinsel özürlü yetişkinlerde, iki yönlü olarak araştırmalar yürütmüştür. Bu bulgular sonucunda 1983 te Frames of Mind’ i yayınlamıştır.
1986 da Harvard üniversitesinde ders vermeye başlamıştır. Sıfır projesinde 20 yıl proje lideri olarak görev yapmış, bu projeyle eğitimi anlamaya çalışmış ve kişiselleştirilmiş öğretim programını, yönergesini ve değerlendirilmesini gerçekleştirmek için çoklu zekânın kullanımına yönelik çalışmalar yapmıştır.
Yaşamı boyunca bir müzik tutkunu olan Howard Gardner’ ın dört çocuğu vardır, eşi Ellen Winner de bir gelişimsel psikologdur ve halen Boston üniversitesinde ders vermektedir. Gardner bu güne kadar 20 onursal derece ile ödüllendirilmiştir, yüzlerce makalesi vardır. Bu güne kadar yayınlanmış 18 kitabı 21 farklı dile çevrilmiştir.
ÇOKLU ZEKÂ KURAMI
Howard Gardner 2009 yılında Mehmet Akif Ersoy üniversitesinde yaptığı konuşmada çoklu zekâ teorisini şöyle tanımlamıştır: çoklu zekâ teorisi der ki: beynimizde tek bir bilgisayarımız yok, birden fazla farklı bilgisayar var ve bunlar göreceli olarak birbirinden bağımsız ve özerktir. Dil bilgisayarınız iyi düzeydeyken, mantık bilgisayarınız orta düzeyde, müzik bilgisayarınız yetersiz düzeyde çalışabilir. Güçlü bir uzamsal bilgisayarınız, vasat seviyede kişilerarası bilgisayarınız ve zayıf bir bedensel kinestetik bilgisayarınız olabilir. Bazı insanlar her şey de başarılı olabilirler, bazıları her şeyde başarısız olabilirler ama genel olarak çoğumuz sivrilmiş görüntüye sahibizdir. İşte çoklu zekâ teorisinin temel öngörüsü budur.
Bizler bu zekâ kuramından yararlanarak okul öncesi eğitiminde çocukların gelişimine yönelik faaliyetlerimizi geliştirebilir ve yeterli düzeye ulaştırabiliriz.8 başlık altında değerlendirilen çoklu zekâ kuramında okul öncesi eğitimde ritmik ve bedensel zekâyı kullanıyoruz. Resim, müzik ve oyun etkinliklerinde bu iki zekâ türüne ağırlık veriyoruz fakat bu çocuk gelişiminde istediğimiz eğitim değil.
Her öğrencinin kendine özgü bir zekâ yapısı olduğunu hesaba katarak bir öğrenciye zor gelen bir konuyu anlatırken onun sahip olduğu yeteneğinin farkında olunması gereklidir. Daha açık bir ifadeyle, görsel veya sözel yöntemlerle anlatılan bir dilbilgisi kuralının müzik zekâsına sahip olan bir veya birkaç öğrenci için sıkıcı ve anlaşılmaz gelmesi normal olabilir. Her zekâ türüne hitap eden bir eğitim çalışmamız olması bizim için bütün çocukların kazanılması demektir. Örneğin müziksel zekâya sahip olan çocuk için melodiler oluşturarak, kuralı beste haline getirerek, “rap” adı verilen tonlamalarla öğretme yolunu seçmek o öğrenciler için daha kolay ve anlaşılır hale gelmesini sağlayabilir. Bunları yaparken sadece öğretmen olarak değil sınıftaki diğer öğrencilerden de faydalanabiliriz. Öğrencinin öğrenme sürecinde olabildiğince yer alması ve bu sürece katkı sağlaması pedagojik açıdan yadsınamaz bir gerçektir.
0-6 yaş grubunun eğitimde kullandığımız araç gereçleri dokunup hissederek öğrenmekten zevk aldıkları bir gerçektir. Bu yüzden de bu tür yardımcı ders araç ve gereçleri sayesinde öğrenciler Bedensel-Kinestetik zekâlarını Dilsel-Sözel ve Görsel-Mekânsal zekâlarıyla birleştirerek kullanma fırsatı bulurlar. Çocuklarla oyunlar oynamak takım çalışmasına özendirmek şarkı söylemek gibi etkinlikler çocukların farklı zekâlarının gelişmesine katkıda bulunacaktır. Çoklu zekâ kuramını göz önüne aldığımızda hiçbir çocuk eğitime kapalı değildir. Önemli olan çocukta var olan zekâyı ortaya çıkarmak ve bunun üzerine çalışmaktır. Böylece çocuklar kendilerine olan güveni kazanır, dersler onlar için zevkli hale gelir.
Çocuktaki zekâ türünü algılayabilmemiz için kendi zekâ alanımızı keşfetmeli ve diğer zekâ türlerini geliştirmemiz gerekir. Bir öğretmen sınıfta işbirliğine dayalı öğrenme etkinliklerine sıkça yer veren ve öğrenciler arasında iş birlikçi çabaları özendiren bir öğretmen bunun temel sebebinin muhtemelen kendisinin sosyal zekâ alanında daha gelişmiş olmasından kaynaklandığını fark edecektir. Kendimizde yarattığımız farkındalıkla çocuğa yaklaşımımızın değişmesi çocuğu eğitim öğretimde pozitif ilerlemeye itecektir. Bu farkındalığı çocuğa ve ailesine aktarabilmek de bizim görevimizdir.

1 yorum:

  1. harika bir yazı hemen kitaplarını okumaya baslamak istedim

    YanıtlaSil